27’ler Kulübü

27’ler Kulübü Şeytanla Anlaşanlar

Gözlerimin bozulmaya başladığını daha doğrusu bozulduğunu kabul etmemin zamanı geldi sanırım. İnatla gözlüğümü takmadan yazarken, fark ettim ki beyaz olması gereken sayfa belli belirsiz gri lekelerle dolmuş. Aynı inadı kitap okurken de sürdürüyorum. Ve bu yazı bitsin söz takacağım gözlüklerimi. Birkaç hafta önce peş peşe iki biyografi kitabı okudum (kitaplarla ilgili notlarım için). Jimi Hendrix ve Rolling Stones. Her iki kitapta da adı geçen Robert Johnson dikkatimi çekti. Öyle ki Hendrix’i okurken Spotify’da Robert Johnson şarkılarını dinlerken buldum kendimi. İstemsiz bir sürüklenmeydi. 

Listeme eklediğim şarkılarını ara ara dinlemeyi sürdürürken, kitaplarda raftaki yerlerine döndüler. Bir akşam sıkıntıdan ne yapsak bilemez haldeyken. Hani canınız bir sürü şey yapmak isterken hiç bir şey yapmayı istemez ya bir yandan. Elde kumanda Netflix’de başlıklar arasında bom boş dolaşırken, 2019 tarihli Robert Johnson belgeseli (ReMastered: Devil at the Crossroads) ekranda ışıldadı. Saatlerdir kesik olan elektrik gelince sevinçle ışıldamaya başlayan ampüller gibi kapıldım büyüsüne. Eksik bir parçanın tamamlandığı en sonunda bir bütün olduğu hissiyle yapboz çerçevelenmeye hazırdı. 

Kısa bir belgesel. Ruhunu şeytana sattığına inanılan bir adam. Mississippi’de biz siyah. Sokaklarda olmanın en tehlikeli olduğu zamanlarda sokaklarda elinde gitar. Şeytanın müziğine tutkun. Tarlada çalışmayı çalmaya tercih eden bir genç. Gitar çalmayı beceremeyen bir adam. Kendisinden sonra gelen ve dünyanın en iyileri olarak anılan gitaristlerin idolüne dönüşümü. 

Kafka ne düşünürdü acaba?     

Ortadan kaybolduğunda sahnelerden kovulan vasat bir gençten, dinleyenleri büyüleyen gitarın tellerinde kayan şişe boynu gibi insanların içine sızan bir ustaya dönüşüm. Bir yıl önce yola çıktığında kavşakta denk geldiği şeytana ruhunu sattığı, karşılığında Robert Johnson olarak geri döndüğü iddiası. Altı tel yerine yedi tele çıkardığı gitarı bana şeytandan çok gökten düşen iki yedi zarın sahibi tanrıyı hatırlatıyor. Şanslı yedi. 

Hoodoo. Voodoo. Love me do.

Johnson müzikte bir devrim yaratmanın ötesinde 27’ler Kulübünün de kurucusu bence, kulübe ilk kayıt yaptıran. Daha önce kayıt yaptıran birisini biliyorsanız lütfen yazın. Johnson’dan geriye kalan iki fotoğraf. 29 şarkı. Hayal meyal gördüğünü hatırlayan oğlu (karısının babası şeytanın müziğini yaptığı için çocuğunu görmesine izin vermez). Zehir bulaştırılmış viski şişesi. İki gün süren ölme çabası. 27 yaşında kapanan gözler. Ve kısa sanılan sonsuzluk kadar sert bir hayat. 

Aradan geçen yıllar ve 60’larda hak ettiği değeri bulan Johnson. Onun Hoodoo büyüsüne kapılan Jimi Hendrix, Brian Jones. Yakılan. Parçalanan. Şişe boynuyla. Dişlerle çalınan gitarlar. Şeytanla yapıldığına inanılan anlaşmalar. Şeytanla Anlaşanlar

Ve 27. Pasta üzerinde mumlar. Alkış kıyamet. Kutlanan yaş. 365 gün sürecek yeni bir akrep yelkovan kapışması. Ve kapışmanın bir yerinde. Siyah gözlükler. Siyah takımlar. Toprağın üzerinde kalan yüzler. Sönen mumlar. Ve sonsuzluk. 

Yirmi yedinin yirmisi çocukluk, o bu, geçen zaman. Dolu dolu zirveye yapılan yedi yıllık seyahat. Tibet’te değil sahnede. Gitarla. Her türlü sarhoşlukla harmanlanan yedi yıl.  

Sizi tanımaktan onur duydum sevgili 27’ler Kulübü üyeleri. Dünyaya kattığınız tüm o renk, müzik, şarkı sözleri ve bana yaşattığınız eşsiz deneyim için teşekkürler.

Tags: , , , ,