Her Hafta Bin Sayfa Dördüncü Hafta

Her hafta bin sayfa dördüncü hafta ile bir ayı tamamladık. Bu hafta okumaya yüzlerin, isimlerin, mekanların, anlatılanların çok yakın hissettirdiği bir romanla başlama şansım oldu. Kitapta anlatılanlar çocukluğumun anılarıyla, dinlediklerimle parça parça oturdular. Okurken bir yeniden okuma kararı da verdim; Server Tanilli’nin Uygarlık Tarihi’ni lise bir veya ikide okumuştum. Dinlemediğimiz, sorgulamadığımız, anlamak için çaba göstermediğimiz sürece birbirimize yakınlaşma şansımız olmuyor. Herkesin farklı düşünmeye hakkı var, isteyen istediğine inanır, Hindistan’da kişi başına neredeyse birden fazla Tanrı düşüyor. İdeolojiler farklı. Alışkanlıklar farklı. Aynı koşullarda yetişmiş, hatta aynı ailede büyümüş iki kardeş bile birbirinden farklı. Beceri tüm farklılıkların zenginlik kaynağı olduğunu görebilmekte. Ve bu farklılıklarla kabullenebilmekte. Gittikçe kalabalıklaşıyoruz yeryüzünde, gittikçe eşyaya daha çok tapar oluyoruz, atamıyoruz, paylaşamıyoruz, ufalamıyoruz. Hep daha çok alıyoruz. Evlerimizi, yaşam alanlarımızı eşyalarla doldurduğumuz tapınaklara dönüştürüp, ibadet eder hale geliyoruz. 

Küçüle küçüle büyüyebiliriz. Biz İstanbul’daki üçyuzküsur metrekarelik tıka basa eşyalı evimizden altmışdokuzbuçuktan yetmiş metrekare evimize vere vere, azala azala küçüldük. Hala daha vermeye devam ediyoruz. Birisinin kullanmadığı

(çöpü demek istemiyorum olsa atılırdı) başka birisinin hazinesi olabiliyor. Hiç kullanılmadan amaçsızca bekleyen onlarca eşya bir başka hayatın içinde anlam ve amaç sahibi oluyor. Kullanmadığınız ne varsa paylaşın, bırakın ihtiyacı olan birisinde hayat bulsun. Kullanılsın, eskisin, eşya olsun!

Umut Kısa’nın Aziz’iydi bana çok yakın hissettiren. Aziz’i okurken çocukluğumda tanıştığım, güleç, benimle çocuk olup oyunlar oynayan sonra bir anda kaybolan yüzleri hatırladım. Sanki o gün benimle oynamak için evimize gelmişlerdi ve oyun bitince yok olmuşlardı. Çocuk aklımla çözemediğim en derin bilmecelerdi bu kayboluşlar. Ne çok insan harcandı. Kiminin çocuğu, kiminin sevgilisi, can dostu, rakibi, sigara otlandığı, beraber sarhoş olup dans ettiği bir yanı yok oldu. Aziz Sola Yayınlarından ilgiyle okunan 235 sayfa ve benim okuduğum ilk baskısı. Gelelim paylaşacağım cümleye;

‘Kimse çocuğunu terk etmez yavrum, insan kendini terk eder. Çocuğunu sevmediğinden değil, kendini sevmediğinden. Sonra ne kendini ne sevdiğini ne de terk ettiği yeri bulamaz. Sonsuza kadar arar durur. Onlar da hep seni arıyorlar, sonsuza kadar arayacaklar (sy 230).’  

Her Hafta Bin Sayfa Dördüncü Hafta ‘nın ikinci kitabı; 

Greg Garrard’ın Kolektif Kitap yayınlarıdan Ekoeleştiri Ekoloji ve Çevre Üzerine Kültürel Tartışmalar’ı. Kitabın çevirisini Ertuğrul Genç yapmış, okuma önerileri ile 281 sayfa. Bir süredir kütüphanemizde, Jack Kerouac Zen Kaçıkları’nı üç yıl sonra tekrar okuma iştahım kabarınca fırsat bu fırsat önce Ekoeleştiri’yi okudum. Çok beslendiğimi söylemeliyim, o kadar çok not aldım ki hangisini paylaşsam bir süre karar veremedim. En sonunda tarihten ders almayan türümüze bir hatırlatma ve kulağa küpe olması için aşağıdaki kısmı seçtim;

Vergilius pek çok durumda, sonradan çevre tarihçilerinin Roma İmparatorluğunu çöküşe götüren nedenler arasında saydığı, Roma medeniyetiyle ilişkilendirilen çevresel sorunlardan bahseder. Çöküşün en önemli nedenlerinden biri de ormansızlaştırmadır (sy62).

Üçüncü kitap 

Jack Kerouac’in Zen Kaçıklar’ı Siren Yayınları’ndan Mayıs 2018 tarihli 1. baskısı, çevirisini Nevzat Erkmen yapmış. Üç yıl sonra bir tekrar okuma, farklı bakış açısıyla, farklı benle tekrar okuduk. İlk okumamdan bugüne oldukça küçüldük, sadeleştik. Minik bir köyde hiç duymadığımız kuş türlerinin sesini duyarak, gecenin koyu karasında uyuyarak yaşıyoruz. Kerouac için piştik, o zaman okumalı tekrar dedim ve yumuldum Zen Kaçıkları’na. Hobolarla tren turu, zorlu tırmanışlar ve Ekoeleştiri’de sıkça alıntılanan Gary Snyder ile yakınlaşma. Akıp giden 253 sayfa ve gelelim seçtiğim cümlemize;

Bu sonsuz evrende bulunuşumun anlamı nedir? Yeryüzünün bir bir bucağında yıldızlara karşı oturmuş düşünüyorum da, aslında her şeyin boşluğu ve uyanmışlığı içinde boş ve uyanığım. Bunun anlamı şu ki, ben boşluğum ve uyanığım ve benimle bütün öbür şeyler arasında hiçbir fark yoktur. Yani bu da her şeyle bütünleşmiş olduğumu gösterir. O halde ben bir Buda olmuşum (sy149).”

Gelelim diğer kitaplarımıza ‘James Joyce seven kaç kişiyiz?’ başlıklı bir araştırmaya başlasam ve ‘Aforizmalarını okumak ister misiniz?’ diye sorsam sanırım istersiniz. Ama Zeplin Düşünce’den Gözünü Kapat ve Gör adıyla yayınlanan çevirisini Nil Sakman’ın yaptığı ikinci baskısını okumamanızı öneririm. Bazı aforizmaları üç kere farklı sayfalarda okumak, tekrarlarla sıkça karşılaşmak beni mutsuz etti. Biraz daha özenle yayına hazırlansaydı keşke… 

Pelin Batu çevirisiyle Kırmızı Kedi’den yayınlanan Bob Dylan Nobel Konuşması kısacık, ağızda tadı kalan bir okuma. Bob Dylan seviyorsanız, esinlediği kitapları, hayranlıkla andığı sanatçıları merak ediyorsanız kaçırmayın. 32 sayfa birkaç yudum kahveyle şahane gidiyor. 

Altıncı ve Yedinci Kitap

Her hafta bin sayfa dördüncü hafta son iki kitap Sola Unitas’tan (#ArtırılmışDeneyimÇağı’nın da yayınevi) Merve Acar çevirisi ile yayınlanan Alan Watts’ın Keyifli Evrenbilim’i 113 sayfa ve ilk baskısıydı okuduğum, yayınevim sayesinde keşfettim ve oldukça beslendim. Seçtiğim cümle Hiç kimse, aklı başında olandan daha tehlikeli deliremez (sy 88). Ve en sona Kafka Kitap Büyük Fikirler serisinden Thomas De Quincey’nin Bir İngiliz Afyonkeşin İtirafları’nı sakladım. Bir kahvelik Pazar okuması için seçebilirsiniz. Çevirisini Fuat Sevimay yapmış. Hem kendi kitaplarını hem de James Joyce çevirilerini iştahla ve hayranlıkla okuduğum Sevimay’ın çevirilerini kaçırmayın, müthişler. Ekmek ve şarap olmadan arzular buz keser (sy 34) alıntısını yaparak Her Hafta Bin Sayfa Dördüncü Hafta ‘yı 1115 sayfa ile böylece tamamlanmış olalım. 

Yeni haftanın kitapları seçildi, okuma zamanı…

Tags: , , , , , , ,